18 Mart 2009 Çarşamba

İnfertilitede ve kadın sağlığında Yardımcı Tedavi Yöntemleri

AKUPUNKTUR

İnfertilite ve Tüp bebekte Akupunktur Uygulamaları

Modern tıp yeni yöntemler ve gelişmiş teknoloji ile insanlara sağladığı tedavi seçeneklerine her gün bir yenisi eklenmektedir. Tüp bebekteki gelişmeler tıpta bir devrim niteliğindedir. Bununla birlikte halen bu tedavilerde başarı şansı tüm dünyada ortalama % 50- 60 oranını aşamamıştır. Bu oranı daha da yükseltmek için bilim çevreleri ve klinisyenler her alanda çok çeşitli çalışmalar yürütmektedirler.

Bu alanlardan biri de akupunktur tedavisidir. Son yıllarda literatürde bu konuda giderek artan sayıda olumlu sonuçlar bildiren çalışmalar yayınlanmaktadır. Ankara Tüp Bebek Merkezi dünyadaki gelişmelere paralel olarak bu uygulamaları bilimsel verilerin ışığında uygulamaya başlamıştır. Akupunktur uygulaması, bu konuda eğitimli ve Sağlık Bakanlığı’nca sertifikalandırılmış bir doktor tarafından yapılmaktadır.

Akupunktur nedir ve nasıl etki eder

Geleneksel Çin Tıbbı’nın önemli bir tedavi aracı olan akupunktur, deri üzerinde bulunan özel noktalara iğne (ya da ısı, basınç) uygulayarak iç organlarda etki oluşturma prensibi ile iyileşme sağlamaktadır. Geleneksel Çin Tıbbına göre insan bedeni, içerisinde “esas güç, öz” diye tanımlanabilecek bir enerjinin (Qi) dolaştığı kanallar sistemiyle sarmalanmıştır. Bu kanallar deride uzanırlar ve belirli yerlerde vücudun içine doğru yönlenirler.

Her organ kendini iyileştirme yeteneğine ve potansiyeline sahiptir, tek ihtiyacı olan şey bunu sağlayacak enerjinin kendisine akmasıdır. Böylece bu kanallardaki enerji dengeli ve düzenli dolaştığı sürece sağlıklı olma durumu devam eder. Hastalıklar ise bu enerjinin dengesiz dağılmasından ya da tıkanmasından kaynaklanır; organın kendini yenileyebilmesi için gereken enerji dağılımı bozulmuştur. Akupunkturla uygulanan tedavide, iğnelerle bu kanallardaki enerjinin harekete geçirilmesi, yönlendirilmesi ile organların iyileşme potansiyellerinin açığa çıkarılması hedeflenir.

Bilimsel araştırmalar

Yapılan çalışmalarda akupunktur noktalarının diğer deri bölgelerine göre daha yoğun bir sinir ağıyla çevrelenmiş ve yüksek elektriksel iletkenliğe sahip olduğu bulunmuştur. Kadınlarda infertilite ile ilgili yapılan çalışmalarda belirli noktalara akupunktur uygulamasıyla elde edilen fizyolojik değişiklikleri açıklayabilecek en az 4 farklı mekanizmanın bulunduğu anlaşılmıştır.

1-Nöroendokrinolojik düzenleme: Hormonal denegenin kurulmasına yardımcı olur.
2-Uterusa ve overlere kan akımının artması: İyi kanlanamadığı için fonksiyonları bozulan dokuları iyileştirir.
3-Bağışıklık faktörlerini düzenleme: Hem hücresel düzeyde hem de serumda vücut bağışıklığını destekler.
4-Stress, anksiyete ve depresyonu azaltma: Endorfin ve serotonin salgılanmasını uyararak iyilik hali sağlar.
Bu mekanizmalar üzerinden ortaya çıkan etkilerle:
-overlerin kanlanmasının arttığı,
-embriyonun rahime tutunmasının kolaylaştığı,
-gebelik için gereken hormonal düzenlenmenin iyileştiği ve
-ruhsal olarak rahatlamaya yol açtığı ortaya konulmuştur.

En önemli hususlardan biri de tüm bu çalışmalarda akupunkturun hiç bir olumsuz yan etkisinin olmadığı belirlenmiştir. Bu bakımdan infertilitede ve tüp bebek tedavilerinde güvenli bir tamamlayıcı/yardımcı tedavi olarak önerilmektedir. Akupunktur sadece infertilite konusunda değil, kadın sağlığını ilgilendiren birçok durumda başarıyla uygulanmaktadır. örneğin inatçı gebelik kusmaları, şiddetli adet sancıları, menopozda görülen sıcak basmaları gibi daha birçok konuda modern tıbbın imdadına yetişmektedir. www.ankaratupbebek.com

HİPNOZ ve HİPNOTERAPİ

Uzun süreden beri devam eden ve tıbbi muayenelerde herhangi bir nedene bağlanamayan, ya da tedavilere beklenen yanıtın alınamadığı durumlarda, hipnoterapi sorunların çözümüne yardımcı olabilir.

Sorunların kaynağı

Bazı hastalıkların oluşumunda psikolojik faktörlerin rol oynadığı iyi bilinir. Organik bir çok hastalıkta da en azından bir etken olarak stress sorumlu tutulur. Peki nedir bu stresin kaynağı?

Gündelik sıkıntıların ötesinde, kadının üzerine hem fiziksel hem de sosyal roller bakımından ağır sorumluluklar yüklenmiştir. Kadın daha çocukluktan itibaren bazen bu sorumluluklarını yerine getirmeye çalışırken, bazen de istemediği roller yüzünden zaman zaman çevresiyle çatışmalar yaşar. Bunlar ruh dünyasında belirli birikimler oluşturur. Özellikle de olumsuz süreçlerle yeterince başa çıkamadığında, bu deneyimler olumsuz duygularıyla birlikte bastırılarak, bir çoğu da sonraki dönemlerde unutulur.

Işte sorun bu aşamada gizlidir: Bastırıp bilincin unuttuğu bu olumsuz süreçlerin duyguları unutulmaz, bilinçaltı tarafından ilk günkü haliyle korunur. Eğer doğru bir biçimde çözümlenmez ise bu olumsuz duygular sürekli olarak yeni bağlamlar bularak kendini bir biçimde dışa vuracak ya da iç çatışmalara yol açacaktır. Zamanla nedenleri unutulup gittiği için sebebi belli olmayan öfke, korku, suçluluk, güvensizlik, değersizlik, anksiyete gibi ruhsal tepkilere dönüşebileceği gibi, sürekli baş ve beden ağrıları, adet düzensizlikleri, cinsel problemler, hormonal dengesizliklere ve bunların neden olduğu kısırlık, erken menopoz gibi klinik tablolara dönüşme risklerini de içinde barındırmaktadır.
Sürekli bir ruhsal stress, kronik bir fiziksel hastalıkla kendini ifade edebilir ya da fiziksel hastalığın ağırlaşmasına neden olabilir. Hipnoterapi bu süreçler üzerinde etkili bir düzelme sağlayabilmektedir.

Işte klinik deneyimlerle kadınlarda bu şekilde ortaya çıkmış olduğu belirlenen ve hipnoterapiye cevap veren sorunlardan bazıları:
-sürekli anksiyete ve gergin olma
-kronik baş ağrıları, geçmeyen ve gezici beden ağrıları
-korkular, fobiler, takıntılı olma gibi durumlar
-cinsel sorunlar, vaginismus, ağrılı cinsel ilişki
-hormonal dengesizlikler ve adet öncesi gerginlikleri, adet düzensizlikleri ve sürekli sancılı adet
-nedeni açıklanamamış kısırlıkların bir kısmı
-menopoz sorunlarını ağır yaşama
Bunlara ek olarak, hipnoz uygulaması ile
-ağrısız normal doğum gerçekleşebilmektedir
-tüp bebekte gebelik şansının yükseldiğini gösteren bilimsel çalışmalar mevcuttur.
Eğer bu ve benzeri şikayetleriniz var ise, hipnoterapi için görüşme yapmanızda yarar olabilir. Bu görüşmede hipnoterapi hakkında bilgilendirme yapılacak ve şikayetleriniz ile ilgili hipnoterapinin sağlayacağı yararlar konusu tartışılacaktır. www.ankaratupbebek.com

Stres yönetimi programı

Bu programa neden ihtiyaç duyuldu?

Hangi mekanizmaların kesin olarak rol oynadığı bilinmemekle birlikte, stres infertilite tedavisinde genelde bir engelleyici olarak kabul edilmektedir. Bu görüşü destekleyen birçok bilimsel çalışma yapılmıştır. Yakın zamanda yapılmış çalışmaların birinde, toplanan yumurta sayısından gebelik oranlarına, doğumdan bebeğin doğum ağırlığına kadar birçok evrede stresin etkileri olduğu ortaya konulmuştur. Işte bu nedenle, çağdaş tedavi uygulamalarında stresi azaltmaya ya da kontrol etmeye yönelik yaklaşımlar tedavinin bir parçası olarak yer almaya başlamıştır.

Infertilite sorunu yaşayan kişiler diğer insanlara göre daha mı çok stres altındadır?

Bu soruya cevap bulmak üzere, kısırlık nedeniyle infertilite kliniklerine başvuran kadınlarda yapılan bir psikiyatrik değerlendirmede, kadınların % 40.2 sinde klinik seviyede anksiyete ve depresyon bulunmuştur. Bu rahatsızlıkların normal toplumda % 3 seviyesinde olduğu göz önüne alındığında, infertilite tedavisindeki kadınların ciddi ve çoğunun başa çıkamadıkları bir stres altında oldukları görülmektedir.

Programın amacı ve hedefi nedir?

Orta düzeyde bir stres, o kadar da kötü bir şey değildir. Bizi motive eder ve çoğu zaman işlerimizi görmede yardımcıdır. Ancak fazlalığı gündelik hayatımızı etkileyecek kadar bizi engelleyebilir. Tedavi görmeye başlayan çiftler bir çok tedavi prosedürlerine ve ilaçlara maruz kalarak, maddi ve manevi büyük yüklerin altına girmektedirler. Bütün bu bedellere karşılık aldığı tedavinin bir garantisi de yoktur ve tedavinin ilerleyen dönemleri de belirsizliklerle doludur. Bunlar zaten var olan stresi daha da beslerler. Işte tam da bu nedenle, bu dönemde müdahale önemli görünmektedir. Bu programda amaçlanan, stresi yok etmek değil, aşırılığından kurtulup kontrol edilebilir düzeye getirmektir.

Psikolojik destek almanın etkileri nasıl görülür?

Bugüne kadar yapılan çalışmaların çoğu psikolojik müdahalenin olumlu etkilerini göstermektedir. Yeni yapılan bir literatür metaanalizinde, grup yanında bireyin veya çiftin psikoterapisi anksiyete ve depresyon bulgularında hafifleme sağlamaktadır. Ek olarak, psikolojik tedavi ile gebelik oranlarında artış olduğunu gösteren kanıtlar da bulunmuştur.

Programın içeriğinde neler var?

Başa çıkabilmek için öncelikle stresin ne olduğunu ve ne düzeyde olduğunu anlamak gerekir. Bunun için de stresi tanımak ve farketmek üzere, stres nedir, stresin ortaya çıkış süreci ve etkileri, stres belirtileri, strese yol açan durumlar, farklı stres biçimleri ve kişisel özellikler gibi konular tartışıldıktan sonra stresle başa çıkma yolları üzerinde ayrıntılı olarak durulmaktadır. Bu arada her katılımcının stres düzeyi uluslararası standart bir ölçekle değerlendirilmektedir.

İsteğe bağlı olarak eşlerin de katılabileceği program, grup terapisi ilkelerine göre tasarlanmıştır. Ortak konuların tartışılması, tedaviye ve kliniğe dair kişisel düşüncelerin ortaya konması ve gerekli noktalarda bilgilendirmeyi de içeren programda esas olarak stresle baş edebilmek için kullanışlı olan farklı terapi araçlarını değerlendirerek, herkesin kendisine en uygun gelecek yöntemi benimsemesi konusunda seçenekler sunulmaktadır. Bunların arasında fiziksel (akupunktur gibi), bedensel (meditasyon gibi), bilişsel (psikoterapi gibi), davranışsal (yaparak değiştirme gibi) ya da duyusal (hipnoz gibi) yöntemleri saymak mümkündür. Ayrıca, temel olarak bu yöntemlerden türemiş birçok farklı terapi teknikleri de (bazıları uygulamalı olarak) deneyimlenmektedir.

Programa nasıl dahil olabilirsiniz?

Program her hafta Perşembe günleri 10:30-12:30 arası uygulanmaktadır. Programa katılmak isterseniz Banko görevlimizden randevu almanız ya da Hemşirelerimize bilgi vermeniz yeterlidir.
Bu progam Ankara Tüp Bebek Merkezinin hastalarına destek vermek amacıyla ücretsiz olarak sunulmaktadır. www.ankaratupbebek.com

Gebelik ve Doğum

GEBELİK ÖNCESİ DİKKAT EDİLECEK KONULAR

Başarılı ve mutlu bir gebelik seyri için gebeliğin önceden planlanması, çiftin psikolojik ve ekonomik açıdan buna hazır olması, yakın aile desteği, anne ve baba adayının gebelik ve doğum ile ilgili gerekli bilgilere yeterli düzeyde sahip olması arzu edilir. Bu durum gebelikte oluşabilen bazı problemlerin ne zaman ve hangi düzeyde yaşanacağının önceden bilinmesini, anne ile bebek arasında daha sağlıklı bir iletişim kurulmasını ve gebeliğin daha rahat geçirilmesini sağlayacaktır. Gebelik kararı verilmeden önce gözönüne alınması ve bilinmesi gereken önemli konular:

Gebelik için en uygun yaş

Bir kadının doğurganlığının en yüksek olduğu dönem yirmili yaşların başıdır. Genel olarak 20 - 30 yaş aralığı gebelik için en uygun dönem olarak bilinir. 35 yaşın üzerindeki gebelerde problemlerin çoğaldığı ve özellikle Down sendromlu (Mongol) bebek doğurma riskinin arttığı bilinmesine karşın titiz bir gebelik takibiyle bu gibi riskler en aza indirgenmeye çalışılır. Aynı şekilde 18 yaş öncesi kadınlarda fazla olan gebelik kayıpları ve düşük ağırlıklı bebek doğurma riski de annenin sağlığına göstereceği özen ve sıkı bir doktor takibi ile azalır.

Akraba evliliği ya da eşlerin herhangi birisinin ailesinde kalıtsal bir hastağın varlığı

Yakın akraba evliliklerinde eğer ailede genetik bir problem varsa eşlerin her ikisininde taşıyıcı olması ve bu nedenlede doğacak bebeğe sorunu taşıyarak bebekte hastalığın ortaya çıkma riskinin artması söz konusudur. Bu nedenle doktora başvuru ve genetik danışmanlık önerilir.

Anne adayında kronik bir hastalığın varlığı

Yüksek tansiyon, şeker, sara vb. hastalıkların pekçoğunda ilaç kullanımı söz konusudur. Bu ilaçlar gebe kalmayı etkileyebileceği gibi, anne karnındaki bebeğe zarar verebilir ya da gebelik, bu gibi hastalıkların varlığında anne adayının sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Kronik hastalığı olan bir anne adayının gebe kalmadan önce doktorla görüşmesi ve gerekli önlemlerin alınması şarttır.

Mikrobik hastalıklara karşı bağışıklık durumunuzun önemi

Annenin gebeliğin ilk üç ayı içerisinde geçirebileceği bazı enfeksiyonlar bebekte önemli bozukluklara neden olabilir. Kızamıkçık ve daha çok çiğ sebze ve etten geçen Toxoplasmosis bunların içinde en önemlileridir. Bu gibi hastalıklara karşı bağışıklık durumunuz gebelik öncesinde belirlendiğinde, kızamıkçık’ta olduğu gibi aşı yapılarak gebeliğe daha emin olarak hazırlanabilirsiniz. Eğer önceden kızamıkçık ya da toxoplazmosis geçirmiş iseniz bunlara karşı bağışık olduğunuzdan endişe etmenize gerek kalmayacaktır.

Gebeliğinizi olumsuz etkileyebilecek çevre koşulları ya da kötü alışkanlıklar

Gebe kalmanızı engelleyebilecek ya da gebelik için zararlı olduğu bilinen radyasyon, ağır metaller, kimyasal maddeler vb. koşulların olduğu bir iş yerinde siz ya da eşiniz çalışıyorsa, gebeliğin tasarlandığı andan itibaren bu gibi etkenlerden uzakta olacağınız bölümlere geçmeyi talep etmelisiniz. Alkol, sigara ve uyuşturucu maddelerin gebeliği olumsuz yönde etkilediği bilindiğinden, bunların da gebe kalınmadan önce bırakılması önerilir.

Beslenme ve kilo ile ilgili bir sorunun varlığı

Gebelik öncesi kilonuzun çok düşük ya da çok fazla olması sorun yaratabilir. Doğru ve dengeli bir beslenme ile hem gebe kalma hem de sorunsuz bir gebelik döneminin ardından sağlıklı bir bebek doğurma olasılığınız artar.


GEBELİKTE İZLEM

Gebelikleri sırasında doktor kontrolünde olan kadınların genellikle daha az gebelik ve doğum komplikasyonlarıyla karşılaştıkları ve daha sağlıklı bebekler doğurdukları kabul edilmektedir. Aynı şekilde, bakıma ne kadar erken ve düzenli başlanırsa, sonucun o kadar iyi olduğu da açıktır. Gebelik kontrollerine, geciken adeti takip eden ayın içinde başlanması en uygunudur. Bunun amacı, dış gebelik, boş kese gebeliği (anembryonik gebelik), üzüm gebeliği (hidatidiform mole) vb. gibi erken gebelik patolojilerinin ve çoğul gebeliklerin saptanmasıdır. 28. haftaya kadar, anormal bir durum olmadığı sürece ayda bir kez kontrole gelmeniz istenir. 28 - 36. haftalar arası ayda iki, gebeliğin son ayı içinde de haftada bir kez kontrole gitmeniz uygundur. Yine gebeliğiniz sırasında sigara, alkol ve çeşitli uyuşturucu maddelerden kaçınılması, doktorunuz gerekli görmedikçe rontgen ışınlarına maruz kalınmaması bebeğinizin sağlığı açısından çok önemlidir.

Gebelik döneminde yapılan muayeneler ve tetkikler:

Fizik muayene: Anne adayının genel iyilik durumunun tesbiti için yapılan ve kan basıncı, boy, ağırlık ölçümleri ile birlikte tüm sistemlerin genel olarak gözden geçirildiği muayenedir. Her kontrole gittiğinizde doktorunuz bunların içinden gerekli gördüklerini tekrarlayacaktır.

Vajinal muayene: Genelde ilk kontrolde yapılabilecek bir muayenedir. Gebeliğin hangi aşamada olduğunu ya da üreme organlarında kuşku duyulan bir durumu tespit etmek amacıyla yapılır. Gebeliğin ileri evrelerinde de rahim ağzı açıklığını belirlemek, akıntı vb. şikayetler ortaya çıktığında nedenlerini saptamak veya kontrol amaçlı rahim ağzı sürüntüsü (smear) almak için de bu muayeneye ihtiyaç duyulabilir. Vajinal muayenenin anneye ya da bebeğe zararı gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir.

Kan tetkikleri: İlk kontrole gittiğinizde kan grubu, tam kan sayımı (özellikle olası bir kansızlık durumunu saptamak için) ve bebek için tehlikeli olabilecek kızamıkçık, toksoplasmozis gibi virütik hastalıkları saptamak için bazı incelemeler yapılır. Bunların dışında kan şekeri ile böbrek ve karaciğer fonksiyon testlerinin de içinde bulunduğu bazı biyokimyasal testler ve sarılık testi de istenecek testlerin arasındadır.

İdrar tetkikleri: İdrar analizi ve idrar kültürü doktorunuzun gerek duyduğu anlarda yaptıracağı tetkikler arasındadır.
Ultrasonografi: Gebeliğin var olup olmadığının araştırılması dışında yerinin, canlılığının, sayısının ve iyilik durumunun belirlenmesinde de bilgi verir. Özellikle gebeliğin 16-20. haftaları arasında yapılan ultrasonografik inceleme bebekte bir anomalinin varlığını saptamak açısından çok önemlidir. Gebeliğin her döneminde bebeğin gelişiminin normal olup olmadığının belirlenmesi, gebelik haftasının ve beklenen doğum tarihinin tespit edilmesi, bebeğin ve plasentanın rahim içindeki pozisyonunun belirlenmesi ve bebeğin içinde yüzdüğü amnion sıvısının miktarının hesaplanması için de kullanılır. Günümüzde gösterilmiş herhangi bir zararı yoktur.

Üçlü tarama (Mongolizm - Down sendromu) ve omurilik anomalileri tarama testi: Bu testin ideal yapılma zamanı 16 - 18.gebelik haftaları arasıdır. Tarama amacıyla uygulanan bu testte bebekten annenin kan dolaşımına geçen AFP (alfa fetoprotein) maddesi ile bebek ve plasenta tarafından üretilen E3 (estriol) ve beta hCG hormon düzeylerine anneden bir miktar kan alınarak bakılır. Annenin yaşı, şeker hastalığı olup olmadığı, ultrasonografik ölçüm sonuçlarının da yer aldığı bir bir bilgisayar programı vasıtası ile bir risk durumu saptanır. Eğer bu risk yüksek bulunursa doktorunuz amniyosentez gibi ileri tetkikler isteyebilir. Günümüzde bu sorunların daha erken dönemde saptanmasına yönelik olark 12. hafta civarında yapılan ikili test kullanılmaya başlanmıştır.

9. Elektronik Fetal Monitorizasyon (EFM): Hem doğum öncesi kontrollerde hem de doğum esnasında uygulanabilir. Bebeğin kalp atış hızının, rahim kasılmaları, fetus hareketleri ya da dışarıdan ses vb. uyaranlara karşı değişiminin rahim içi basıncı ile eş zamanlı olarak kaydedilmesi esasına dayanır. Buradan elde edilen veriler, bebeğin anne rahmindeki iyilik halinin belirlenmesinde kullanılır.

Bazı özel durumlarda ve gerekli olduğunda yapılan işlemler;

1. Amniyosentez: 16 - 19. haftalar arası yapılan bu işlem ultrason eşliğinde annenin karnından ince bir iğne ile girilerek bebeğin içinde yüzdüğü sıvıdan örnek alma işlemidir. Alınan sıvıdan genetik testler dışında biyokimyasal analizler de yapılabilir.

2. Kordosentez: Gebeliğin nispeten daha geç döneminde bebeğin göbek kordonundaki damara girilerek kan örneği alınması esasına dayanır. Alınan örnekten genetik inceleme ya da gerekli durumlarda biyokimyasal testler yapılabilir.

3. Koryon Villus Örneklemesi (CVS): Gebeliğin 9-11. haftaları arasında ultrason eşliğinde rahim ağzından ya da karından bir kateter ile girilerek bebeğin ilerde plasentasını oluşturacak dokudan (koryon) örnek alınarak incelenmesidir.

YÜKSEK RİSKLİ GEBELİKLER

Düşük: Gebeliğin 20. haftadan ya da bebek 500 grama erişmeden önce sonlanması düşük olarak adlandırılır. Gebeliklerin ortalama % 15'i düşükle sonlanır. Oysa gerçek sayı bunun üzerindedir. Pek çok gebelik, kadın gebe kaldığını anlamadan kaybedilir ve bu durum genellikle adet gecikmesi olarak değerlendirilir. Düşüklerin büyük çoğunluğu gebeliğin ilk üç ayında gerçekleşir ve nedeni de genellikle bebeğin gelişimini etkileyen bir kromozom anomalisine bağlıdır. Vajenden gelen kan, pıhtı, su ve beyaz parçacıklar ile karnın alt bölgesinde kramp şeklinde kendini gösteren ağrılar düşüğün habercisi olabilir. Bu gibi durumlarda doktorunuzla en kısa zamanda temasa geçip, önerilerine göre hareket etmek gerekir. Düşükler ardarda tekrarlayıcı olmadığı sürece endişelenecek bir durum yoktur. Tekrarlayan düşükler yüksek riskli gebelikler kategorisinde ele alınmalıdır.

Dış gebelik: Normalde rahim içinde gelişmesi gereken gebeliğin, Fallop tüpleri (en sık), yumurtalıklar ya da karnın herhangi bir bölgesinde gelişmesi olayıdır. Bu tür gebelikler özellikle kanama yoluyla anne yaşamını tehdit edebilir ve acil müdahaleyi gerektirir. Ancak günümüzde erken gebelik kontrolüne gidilmesi ile erken dönemde tanı ve tedavisi olası hale gelmiştir.

Kansızlık (Anemi): Gebelikte hem kan hacmi ve hem de kan hücreleri sayısında artış olur. Ancak hacimdeki artış, hücre sayısındaki artışa oranla daha fazla olduğundan fizyolojik anemi olarak da bilinen göreceli bir kansızlığın gebelikte ortaya çıkması kaçınılmazdır. Buna kadınlarda oldukça sık rastlanan demir eksikliği ve gelişmekte olan fetusun ihtiyaçları da eklendiğinde gebelikte demir elementi ve beraberinde kan yapımında kullanılan vitamin desteğinin sağlanması çok önemlidir. Ayrıca terchen gebelikten önce başlanarak 12. gebelik haftasına kadar 400 mikrogram/gün Folik asit desteğinin bebekte görülebilecek merkezi sinir sistemi anormalliklerinin önlenmesi bakımından çok yararlı olduğu bilinmektedir.

Trofoblastik hastalıklar: Halk arasında “üzüm gebeliği” olarak da bilinen formla başlayıp, bir tür kanser olan “koriokarsinom”a kadar ulaşan cinsleri olan hastalıklar bütünüdür. Bebeğin eşi olarak da bilinen plasentadaki trofoblast adı verilen hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması nedeniyle meydana gelir. Gebeliğe ait tüm bulgular kimi zaman abartılı da olarak mevcuttur. Nadiren düzenli gelişim gösteren bir fetus da olabilir. İlk üç ay içinde yapılacak olan bir ultrasonografi ile tanısı konur ve gerekli önlemler alınır. Genelde hastalığın iyi huylu olan türlerine rastlanır ve bu durum yaklaşık 1200 gebelikte bir görülür. Kötü huylu şekli olan koriokarsinom ise yaklaşık 40.000 gebelikte bir görülür.
Preeklampsi: Halk arasında gebelik zehirlenmesi olarak da bilinir. Daha çok ilk gebeliklerde ve gebeliğin 20.haftasından sonra görülür. Çoğul gebeliklerde daha sıktır. Tansiyon yükselmesi, vücutta su toplanması ve idrarda protein kaybı ile karakterizedir. Şiddetli formlarında nefes almada güçlük, akciğerlerde su toplanması ve sara nöbetlerine benzer kasılmalara rastlanır. Tek ve kesin tedavisi doğumdur. Annenin hayatının tehlikeye gireceği düşünülen durumlarda gebeliğin sonlandırılması gerekebilir.

Şeker hastalığı: Şeker hastalığı (diyabet) daha önce hiçbir şikayeti olmayan bir kadında gebelik sırasında belirebileceği gibi, şeker hastası olduğu bilinen bir kişide de gebelik nedeniyle şiddetini arttırabilir. Gebelikte ilk kez ortaya çıkan tipi hemen daima gebeliğin sonlanması ile birlikte kaybolur. Kan şekerinin kontrol altına alınamadığı durumlarda annede şeker hastalığının bilinen etkilerine, fetusta ise bazı metabolik bozukluklara ve makrozomi de denilen iri bebeklerin doğumuna neden olur.

Kan uyuşmazlığı: Annenin Rh (-) negatif, babanın da Rh (+) pozitif kan grubuna sahip olmaları durumunda eğer bebek kan grubu Rh (+) ise ortaya çıkar. Bu durum genellikle ilk gebelikten sonraki gebeliklerde bebeğin etkilenmesine neden olur. Bebekten anneye geçen Rh (+) hücrelere karşı annede oluşan antikorlar sonraki gebeliklerde bebeğe geçerek kan dolaşımındaki kırmızı kan hücrelerinin yıkılmasına ve bebekte ciddi kansızlık tablosuna yol açarak ölümüne neden olabilir. Bu nedenle kan uyuşmazlığı olan çiftlerde doğum ya da kürtaj vb. olaylardan sonra bir tür aşının yapılması zorunludur..

Çoğul gebelikler: Yaklaşık her 90 gebelikten biri ikiz, her 10.000 gebelikten biri üçüz ve her 750.000 gebelikten biri de dördüzdür. Üremeye yardımcı tedavi yöntemlerinin kullanıldığı durumlarda çoğul gebelikler oldukça sık karşımıza çıkar. Çoğul gebelikler her zaman riskli gebelik kategorisinde değerlendirilirler. Bu gebeliklerde erken doğum ihtimali artmış olup, gebeliğin diğer komplikasyonları (preeklampsi gibi) daha sık görülür.

Rahim ağzı yetmezliği: Normal bir gebelik esnasında rahim ağzı, doğum eylemi başlayana kadar kapalıdır. Rahim ağzı yetmezliği olan kadınklarda ise özellikle gebeliğin ikinci üç aylık döneminde değişik derecelerde açıklık farkedilir. Bu durum özellikle belirtilen dönemde tekrarlayıcı gebelik kayıplarına yol açıyorsa, gebeliğin ikinci üç aylık dönemine girilirken rahim ağzına dikiş atılmasına gerek vardır.

DOĞUM

Normal seyrinde giden bir gebelikte doğum eylemi, 37 - 42. haftalar arasında herhangi bir zamanda başlayabilir. Gebeliğin son döneminde yalancı sancıların olabileceği bilindiğinden, doğum belirtilerinin neler olduğunu gözden geçirmekte yarar vardır:

Doğum belirtileri:

Nişan gelmesi: Rahim ağzını bir tıkaç gibi tıkayan sümüksü maddenin kanla karışık olarak vajenden atılması genellikle doğumun ilk işaretidir.

Doğum ağrılarının başlaması: Doğum ağrıları ya da sancılar, ilk başta belde ve sırtta müphem, künt ağrılar şeklinde başlayabilir. İki sancı arası geçen süre başlangıçta uzun olup bu süre giderek kısalır ve ağrıların şiddeti giderek artar.
Su gelmesi: Bebeğin çevresini saran su kesesi, sancılarla birlikte artan rahim içi basıncı sonucu yırtılır ve içindeki su genişlemiş olan rahim ağzından geçerek boşalır. Ancak kimi zamanlar, doğum sancıları başlamadan da su kesesi yırtılabilir ve su boşalabilir. Su gelmesi durumunda vakit geçirmeden hastaneye gitmek gerekir.

Doğumun evreleri:

Birinci evre: Ağrıların başlamasından rahim ağzının tam olarak açılmasına kadar geçen süredir. Bu evre ilk doğumlarda 10-12 saat kadar sürebilir. Başlangıçta ağrıya yol açan kasılmalar daha seyrek iken daha sonra ağrılar daha şiddetli ve etkin bir hal alır. Birinci evrenin sonunda rahim ağzı tam olarak açılmış ve bebeğin önde gelen kısmının geçebileceği çapa (10 cm) ulaşmıştır.

İkinci evre: Rahim ağzının tam olarak açılmasından bebeğin doğumuna kadar geçen süreyi kapsar. İlk doğumda yaklaşık olarak 1-2 saat sürer. Bu evrede sancılarla birlikte ıkınma hissi de gelir. Doğum eylemini takip eden doktor ıkınmaların zamanlaması konusunda hastayı yönlendirir ve böylece hastanın enerjisini gereksiz yere harcamasını engeller. Sancılar ve ıkınmaların yarattığı itici güçle bebek doğum kanalında ilerler ve bebeğin doğumu ile birlikte ikinci evre sona erer.

Üçüncü evre: Bebeğin doğumunu takiben plasentanın çıkmasını içeren evredir. Bebek doğduktan sonraki ilk yarım saat içinde plasenta rahim duvarından ayrılarak, aynen bir bebeğin doğumu gibi doğum kanalından geçer ve doktor tarafından alınır. Bu evrede anne çok hafif bir sancı ve ıkınma hissi duyar.

Sezaryen Sezaryen doğum kanalı yerine, karından yapılan bir kesiyle rahme ulaşılarak bebeğin çıkarılması işlemidir. Sezaryen için genel ya da epidural anestezi uygulanır. Anne ya da bebek açısından normal doğumun risk taşıyacağı düşünülen durumlarda ya da tercihen uygulanabilir.

Ağrısız Doğum Yöntemleri Analjezi, ağrının kesilmesi ya da giderilmesi, anestezi ise uygulanış biçimine göre yerel ya da genel olarak vücudun ağrı ve diğer uyaranlara karşı duyarsızlaştırılması anlamına gelir. Ağrılı bir olay olan doğumda, ağrının giderilmesi büyük önem taşır. Gelişmiş pek çok merkezde, epidural anestezi denen yöntemle belden uyuşturucu bir ilaç verilmesi suretiyle doğum ağrısız olarak gerçekleştirilebilir. Epidural anestezi için bele konan kateterden ara ara ilaç verilmek suretiyle doğuma kadar ağrısız bir dönem geçirilmesi sağlanır. Bu tür anestezi ile rahim kasılmaları ve hastanın istemli ıkınması engellenmediğinden doğum doğal seyrinde gelişir. Bebeğe hiçbir zararı olmayan ve deneyimli ellerde uygulandığında anne için de oldukça rahat olan epidural anestezi doğumda ağrı giderilmesi için tercih edilecek yöntemlerin başında gelir. Sezaryen işlemi sırasında da genel anestezi uygulanabileceği gibi epidural anestezi tercihen kullanılabilir.


LOHUSALIK DÖNEMİ

Sağlıklı bir gebelik seyri ve başarılı bir doğum için gebelik sırasında kadın vücudunda oluşan değişikliklerin doğumdan sonra kaybolduğu ve vücudun gebelik öncesi haline döndüğü 6 haftalık dönemdir. Bu dönemde ilk birkaç gün devam eden kanama daha sonra renk ve kıvam değişikliği ile lohusalık akıntısına dönüşecektir. İlk bir kaç günde yine hafif ağrılarınız olabilir. Lohusalık döneminde rahminizde küçülme olarak 6. hafta sonunda normale yakın büyüklüğüne dönecektir. Gebelikte prolaktin hormonunun etkisi ile göğüslerinizde yapılan süt doğum sonrası bebeğin eşinin çıkarılması ile gebelik hormonlarının kandaki düzeyinin hızla azalması ve emme refleksi ile göğüslerinizden salgılanacaktır. Bu dönemde beslenmenize dikkat etmeniz, yapacağınız egzersizler normale dönüş sürenizi kısaltacak ve daha sağlıklı bir lohusalık dönemi yaşamanızı sağlayacaktır.


GEBELİKTE VE LOHUSALIKTA BESLENME

Gebelik ve sonrasındaki lohusalık ve süt verme dönemi bir kadının beslenmesine en çok dikkat etmesi gereken evredir. Bebeğin tek besin kaynağı annesidir. Bu nedenle annenin dengeli ve çeşitli beslenmesi gerekir. Gebelik tanısının konduğu andan itibaren özellikle aşağıda sıralanan besinlerin tüketilmesi uygun olur.
Protein Vücudun yapı taşları olarak bilinen proteinler, et, süt, süt ürünleri, yumurta ve kuru baklagillerde bol miktarda bulunur. Balık, tavuk gibi beyaz et ürünleri yağsız olmaları açısından tercih edilirken, kırmızı etin de demir açısından zengin olduğu unutulmamalıdır.

Vitaminler Yağda ve suda eriyen olarak iki sınıfa ayrılan vitaminlere gereksinim gebelik süresince artar. Pekçok metabolik olayda hızlandırıcı ve yardımcı faktör görevi olan vitaminlerin özellikle taze meyve sebzelerde bulunduğu bilinen bir gerçektir. Bu amaçla doktorunuz size uygun bir vitamin ilacı desteği verecektir.

Kalsiyum Kemik ve iskelet sisteminin en temel gereksinimi olan kalsiyum, en çok süt ve süt ürünlerinde mevcuttur. Yeşil sebzelerin de bu açıdan zengin olduğu unutulmamalıdır. Kalsiyum eksikliği kendisini ilk başta elde ve ayakta kramplar, kasılmalar ve uyuşmalarla gösterir. Bu gibi şikayetlerin çoğalması durumunda kalsiyum desteği sağlayan suda eriyen tabletler verilebilir.

Demir Gebelikle birlikte artan demir ihtiyacının tam olarak karşılanamadığı durumlarda kansızlık (anemi) meydana gelir. Kırmızı et, ton balığı, karaciğer ve ıspanak gibi yiyecekler demir açısından zengindir. İlaç şeklinde demir desteği gebelik sırasında sık olarak önerilir. www.ankaratupbebek.com

Tüp bebekte başarıyı etkileyen uygulamalar

Assisted hatching (AHA)

Embriyo transfer aşamasından önce embriyoyu saran zarın (zona pellucida) inceltilmesi işlemidir. Zira ana rahmine verilen embriyolar bu zarı yırtıp dışarı çıkmak suretiyle rahim duvarına tutunabilirler.

Niçin (AHA) Yapıyoruz?

Gebeliğin oluşmadığı bazı durumlardan bu zarın kalın ya da sert olması, dolayısıyla da tutunmayı engellemesi sorumlu tutulmuştur. Bu durumlarda embriyonun tutunma yeteneğini artırmak üzere mekanik, asit ya da laser yöntemiyle bu zar bir miktar inceltilir. Özellikle ileri yaştaki kadınların embriyolarında ya da dondurulup çözülmüş embriyoların transferinde uygulanması önerilmektedir. Doğru biçimde uygulandığı takdirde gebe kalma şansını %10 - 15 artırdığını bildiren çalışmalar mevcuttur.

Blastokist transferi

Blastokist, embriyonun döllenmeden sonraki 5. günde aldığı forma verilen isimdir. Giderek geliştirilen ve embriyonun daha ileri evrelere ulaşmasına olanak veren kültür ortamları sayesinde blastokist gelişimi ve transferi daha güvenli hale gelmiştir.

Blastokist transferi ne avantaj sağlar?

Doğal gebelikte spermin yumurtayla buluşması ve döllenmenin oluşması rahim tüplerinde gerçekleşir. Embriyo burda bir yandan bölünmeye başlarken, bir yandan da rahimde yerleşeceği yere doğru göç eder. Bu göçün tamamlanması yaklaşık olarak embriyonun blastokist formasyonuna dönüştüğü döneme denk düşer. Bu görüşten hareketle embriyoların blastokist döneminde transfer edilmesinin üreme fizyoloji bakımından daha uygun olacağı düşünülmüştür. Bu konuda yapılan çalışmalar bu görüşü destekler nitelikte gebelik oranlarının artmasıyla sonuçlanmıştır. Bu uygulamanın rutin olarak değil, seçilmiş vakalarda kullanılmasının sebebi, embriyoların 5. güne kadar geliştirilmesindeki güçlüklerdir.

Emriyo ve sperm dondurma

Tüp bebek prosedürleri gereği, tedaviyle çok sayıda yumurta geliştirilerek döllenmeleri sağlanır. Transfer günü bunların arasından belirli bilimsel kriterler ışığında en iyi 2 ya da 3 tanesi seçilerek transfer edilir. Ancak çogu kez, transferden sonra iyi kalitede olan (sağlıklı bir bebek olma potansiyeli taşıyan) embriyolar arta kalır. İşte bu embriyolar dondurmaya adaydır.

Dondurma yönteminin sağladığı avantajlar

Tüp bebek uygulamalarında embriyo ve spermlerin dondurulmaları özellikle hastalar açısından çok önemli kazanımlar sağlamıştır. Tekrar bir tüp bebek denemesi yapmak isteyen çiftlerin yeniden uzun ve pahalı tedavileri tekrarlamaları gerekmeden bu şansı deneyebilmeleri, hem fizyolojik bakımdan hem de ekonomik bakımdan avantaj sağlar. Bundan başka, özellikle sperm sorunu olan ya da hiç spermi olmayan erkeklerde çeşitli cerrahi yöntemlerle sperm elde edilebilmektedir. Ancak gereği durumda bu ameliyatların tekrarlanmasının çeşitli sakıncaları ve riskleri de mevcuttur. Bu yüzden elde edilen spermlerin dondurularak saklanması, her yeni denemede erkeğin aynı ameliyat işlemlerini geçirmesini ve olası risklerle karşılaşmasını ortadan kaldırır.

İmplantasyon öncesi genetik tanı (PGD)

Embriyonun 3. günden itibaren (8 ya da daha çok birbirinin aynı olan hücre aşamasındadır) içerisindeki hücrelerden birinin (blastomer) alınarak genetik analizinin yapılmasıdır. Burdaki uygulanan işlem, deneyimli kişilerce uygun yapıldığı sürece embriyoya zarar vermez. Prensip olarak alınan numunenin gösterdiği genetik özelliğin embriyonun kalan diğer hücrelerini ifade ettiği kabul edilir ve embriyonun genetik bakımdan sağlıklı olup olmadığına karar verilir.

PGD ne zaman gereklidir?

Bilinen tanımlı bir genetik hastalığın taşıyıcısı olan anne ve baba adaylarının her biri için, eğer bu genetiğin çocuğa aktarılma riski varsa, nedeni bilinmeyen ve tekrarlayan erken gebelik kayıpları olan anne adaylarında, tekrarlayan denemelerde gebe kalamayan anne adaylarında, ileri yaşta anne olmak isteyen anne adaylarında, sperm ve / veya yumurtanın ileri derecede yapısal anomali gösterdiği durumlarda yapılması önerilmektedir. İleri bir yöntem olarak sağladığı yararlar açık olmakla beraber, rutin olarak her embriyoya uygulanması doğru ve gerekli değildir. Uygulanıp uygulanmayacağına, belirli tıbbi ve etik kurallar çerçevesinde doktor ve anne-baba adayı çift birlikte karar vermelidir.

Spermatid injeksiyonu

Normal koşullarda olgun spermi bulunmayan (azoospermik) erkeklerin bir kısmında bunun nedeni, sperm gelişiminin bir aşamada duraksamış olmasıdır. Eğer bu aşama sperm öncü hücrelerinin genetik olarak mayoz bölünmelerini tamamladığı bir evreden sonra ise, ( round ve/veya elonge spermatid) bunlarla ICSI yapılmak suretiyle teorik olarak normal bir embriyo gelişecebileceği öngörülmüş ve denenmiştir. Kısmen sağlıklı gebeliklerin elde edildiğini de bildiren yayınlar olmakla birlikte, bu uygulama şimdilik klinik olarak kabul edilebilir bir başarı oranını sağlayamamıştır. Daha çok deneysel olarak sürdürülmekte ve daha iyi sonuçların alınabilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir.

In vitro maturasyon (IVM)

Kadının yumurtası da hormonların etkisi altında belirli aşamalardan geçerek olgun hale gelir ve sadece olgun formları embriyo gelişimi için elverişlidir. Tüp bebek prosedürlerinde yumurtalıklardaki çok sayıda erken evredeki yumurtanın yüksek dozda hormon ilaçları marifetiyle olgunlaştırılarak toplanması ve işlemelere tabi tutulması sözkonusudur. İn vitro maturasyon (vücut dışında olgunlaşma), adından anlaşılacağı üzere bu erken evredeki yumurtaların o haliyle toplanıp, olgunlaşma süreçlerini laboratuvar koşullarında tamamlamayı ve işlemlere öylece devam etmeyi benimseyen bir yöntemdir. Bunun sağladığı avantaj olarak da, kadının yüksek dozdaki hormon tedavisine ihtiyacının kalmayacağı ifade edilmektedir. Ayrıca hormon tedavisine rağmen yumurtalıklarında bu yumurtaların gerektiği gibi olgunlaşmadığı durumlarda da başvurulacak bir yöntem olarak önerilmektedir. Bu konuda ortaya konan deneyimler henüz tatminkar sonuçlar verememiştir. Kültür koşullarının daha da iyileştirilmesine ve olgunlaşma süreçlerinin detaylarının daha çok keşfedilmesine ihtiyaç var gibi görünmektedir. www.ankaratupbebek.com

Adım adım tüp bebek işlemleri

Hazırlık Testleri

Hazırlık aşaması:

Bazı kan tetkiklerini, kültürleri, histerosalpingografiyi (HSG), hormonal incelemeleri, doktor muayenesini, hemşire tarafından bilgilendirmeyi ve maliyet açıklamalarını içerir.

Tüm testlerin genellikle IVF uygulaması başlamadan tamamlanması gerekir. Böylece önceden saptanabilecek bir problemin, IVF işlemini etkilemesi önlenebilecek ve çiftin bu konuda bilgilendirilmesi sağlanabilecektir. Bu işlemler için randevu almanız gereklidir. İnfertil ailenin ilk görüşmeye birlikte gelmesi, tedavinin seçiminin yapılması ve kararların ortak olarak alınması açısından son derece önemlidir. Erkeğin, spermiyogram yapılabilmesi için 3 – 5 günlük cinsel perhizle gelmesi özellikle şehir dışından gelen hastalarda zaman kazanmak açısından önemlidir.

Doktorunuz, tıbbi geçmişiniz ile ilgili bilgi topladıktan sonra sizi muayene edecektir. Kadına adet düzeni, adetlerinin ağrılı olup olmadığı, adet kanamasının miktarı, varsa önceki gebelikleri ve geçirdiği operasyonlar dahil birçok konuda sorular sorulacaktır. Erkekten ise genital travma, operasyon, enfeksiyon, kullandığı ilaçlar ve geçirdiği hastalıklar hakkında bilgi alınacaktır. Bu nedenle tıbbi geçmişinizle ilgili önceki tüm tetkik ve tedavi bilgilerinizi (kan tetkikleri, reçeteler, rahim filmi gibi..) yanınızda getirmenizi istiyoruz. Bu sayede bazı tetkiklerin gereksiz tekrarı önlenebilecektir.

Rutin muayene yapıldıktan sonra ileride yapılması muhtemel bir embriyo transferine kılavuzluk sağlaması için boş kateter ile bir ‘deneme transferi’ işlemi yapılacaktır. Bu işlem steril incecik bir plastik borunun rahim içine sokulmasından ibarettir ve ağrısız bir işlemdir. Bu yolla gerçek transfer sırasında kullanılmak üzere, rahmin boyu ve kanaldan geçiş özellikleri hakkında bilgiler toplanır.

Daha önceden çektirmiş olduğunuz rahim filmi doktorunuz tarafından incelenir. Eğer tıbbi bir gereklilik varsa (örneğin bu filmden sonra geçirilmiş bir rahim operasyonu veya 3 yıldan daha uzun bir süre gibi) tetkiğin tekrarı istenebilir. Bu durumda test, adetin 5-11. günleri arasında tekrarlanır. Ancak bu sırada adetin tamamen bitmiş olması gerekir.

Bazı hormonların (östradiol, FSH, LH) mutlaka adetin 2. veya 3. gününde değerlendirilmesi gerekir. Bu sonuçlar hem başarı şansınızın değerlendirilmesinde hem de daha sonraki tedavinizde ilaç dozunuzu belirlemede yardımcı olacaktır.

Yapılacak olan temel tetkikler:

Kadında: HIV, HbsAg, Anti-HCV, Kan grubu, Rubella IgG, aPTT, Tam kan;FSH, LH, E2 (adetin 2. veya 3. günü), TSH, PRL, Gerekirse DHEAS, Total-TestosteronHisterosalpingografi (Rahim filmi)
Erkekte : Semen analiziHIV,HbsAg, Anti-HCV, Gerekirse Kan grubu, FSH, LH, T-Tes, PRL Gerekirse Ürolojik muayene, Genetik inceleme

Hemşire bilgilendirmesi sırasında, enjeksiyonla kullanılan ilaçların nasıl uygulanacağını öğrenebilirsiniz. Sonuçlarınız tamamlanıp tedavi protokolünüz doktor tarafından belirlendiğinde, ilaçlarınızın kullanım şemalarını da hemşirelerimizden öğreneceksiniz.

Kliniğimizde yapılan tüm işlemlerin ücretleri ve ödeme şekli konusunda da detaylı bilgiyi banko görevlilerimizden alabilirsiniz.

Doktorunuzla telefonla görüşmek istediğinizde, daha önceden planlanan işleri dolayısıyla anında görüşemeyebilirsiniz. Bu durumda telefondaki görevliye adınızı, soyadınızı, şehir koduyla birlikte telefon numaranızı ve konuşmak istediğiniz konu ile ilgili kısa bir not bırakınız. Bu durumda en geç 24 saat içinde geri aranarak bilgilendirileceksiniz. Eğer konu gerçekten acil ise bunu da sizi en kısa zamanda arayabilmemiz için bildiriniz.

Eğer size tüp bebek veya mikroenjeksiyon (IVF-ICSI) uygulaması yapılmasına karar verilmiş ise aşağıda belirtilen aşamalar uygulanacaktır.

DİĞER AŞAMALAR

Yumurtaların (Oositlerin) Geliştirilmesi

Tüp bebek uygulamalarında başarı şansını artırmak için, her sağlıklı kadında ayda bir tane oluşan yumurta sayısını arttırmak gereklidir. Bu nedenle yumurtalıkları daha fazla sayıda yumurta geliştirmeye sevk eden ilaçlar kullanılır. Doktorunuzun sizi muayene etmesi ve tetkiklerinizi değerlendirmesinden sonra size özel dozlarda düzenlenmiş bir ilaç listesi ve kullanma şeması alacaksınız. Tedavi protokolünüzü; yaşınız, daha önceki tedavi öykünüz, daha önceki tüp bebek uygulamalarındaki sonuçlarınız, ve adetinizin 2. veya 3. gününde bakılmış olan FSH düzeyiniz etkiler. Yumurtalıkları uyarmada kullanılan ilaçların neredeyse tamamı maalesef enjeksiyonla kullanılmaktadır.

Tedavinizin ilk aşamasında genellikle bir önceki adetinizin 21. gününden itibaren olmak üzere yumurtalıklarınızı baskılamak için GnRH analogları denilen bir grup ilacı burun spreyi ya da ciltaltı iğne şeklinde kullanmanız gerekecektir. Bu ilacı kullanırken gördüğünüz adetle birlikte yumurtalıkları uyarıcı ilaçlarınıza başlanacak ve bunlar ortalama 7-10 gün süreyle kullanılacaktır. Bu arada yumurtalıklardaki gelişen folliküler sık aralıklarla yapılan ultrasonografik ve hormonal incelemelerle takip edilir. Tüm bulguları değerlendiren doktor, yumurtaların toplanması için en uygun zamanı belirler. Yeterli büyüklüğe erişen folliküllerdeki yumurtaların olgunlaşması için HCG (human chorionic gonadotropin) adlı ilaç belirtilen saatte uygulanır ve 34 – 36 saat sonrasında yumurta toplama işlemi yapılır. Ortalama % 10 kadında işlemin, yetersiz yumurta gelişimi, erken yumurtlama, hormonlarda istenmeyen değişiklikler gibi çeşitli nedenlerle yumurta toplama aşamasından önce sonlandırılması gerekmektedir.

Yumurtaların Toplanması (OPU)

Yumurta toplama işlemlerinin hemen hemen tamamı vajinal yoldan yapılan ultrasonografi yardımıyla (transvajinal ultrasonografi) gerçekleştirilir. Diğer girişim yolları ise laparoskopi ya da transabdominal ultrasonografi yardımıyladır. Transvajinal metodta yumurtalıklar, vajene yerleştirilen bir ultrasonografi probu ile görüntülenir. Vajen duvarından geçerek yumurtalığa doğru ilerletilen bir iğne aracılığı ile buradaki folliküllerin içindeki sıvı aspire edilir. Bu sıvı ile birlikte gelen yumurta mikroskop altında bulunarak toplanır. Bu işlem genelde 30 dakikadan daha kısa sürer.

GnRH analogları folliküllerin beklenenden önce çatlamasını (rüptüre olmasını) engellemek için kullanılırlar. Ancak ender olarak bunu başaramayabilirler, folliküller yumurta toplanması işleminden önce rüptüre olur ve yumurtalar karın boşluğuna dağılır. Bu olaya kendiliğinden yumurtlama (spontan ovulasyon) denir. Bu durumda uygulama iptal edilir.

Hastaların işlem sırasında rahatlaması için çeşitli ilaçlar kullanılır. Aşağıda açıklanan iki anestezi tipinden hastaya uygun olan biri seçilir.

Bilinçli sedasyon: Bu yöntemde hastaya intravenöz yolla (damar yolu ile) fentanyl ve dormicum gibi ilaçlar verilir. Böylece hastada hafif bir uyku hali sağlanırken, işlem sırasında oluşabilecek rahatsızlık hissi minimuma indirilir. Hasta, çevresinin ve yapılan işlemin farkında olabilir. Sedasyona yanıtta da kişisel farklılıklar olabilir.
Genel anestezi: Genel anestezinin bir türü olan intravenöz genel anestezik ilaçlar kullanılarakuygulanır. Hasta tam bir uyku halindedir ve çevresinde olanlardan habersizdir. Bu tip anestezide genelde solunumu sağlamak için solunum yoluna tüp yerleştirilmesi (entubasyon) gerekli değildir. Bu işlem, bir anestezi uzmanı tarafından gerçekleştirilir.


Sperm Verilmesi ve Yumurtaların Döllenmesi (IVF-ICSI)


SPERM ÖRNEĞİ VERME

Yumurtaların toplandığı gün, döllenme işleminde kullanılmak üzere androloji laboratuvarına sperm örneği vermeniz gereklidir. Bunun zamanı ve uymanız gereken kurallar, size androloji laboratuvarı sorumluları tarafından açıklanacaktır. Eğer daha önceden dondurulmuş TESE (Testiküler Sperm) örneğiniz var ise buradaki akış şeması sizin için daha farklı olacaktır. Bu konuda androloji laboratuvarı sorumlularından bilgi alabilirsiniz.Laboratuvarda döllenme işleminde kullanılacak sperm örneği içindeki sperm hücreleri, çeşitli yöntemlerle ayrılır. Daha iyi hareket edenleri seçilir ve seminal sıvılardan arındırılır.

OOSİTLERİN İNKÜBASYONU VE FERTİLİZASYONU

Toplanan yumurtalar mikroskop altında değerlendirilir, her biri olgunluklarına göre derecelendirilir. Yumurtanın olgunluğu onun döllenebilme kapasitesini belirler. Daha sonra uygulanmaya karar verilmiş yönteme göre inseminasyon yapılır.

İnvitro fertilizasyon (IVF): Yirmi yıldan daha uzun süredir kullanılan bir yöntemdir. Toplanan yumurtalar özel yöntemlerle hazırlanmış belli sayıdaki sperm hücresi ile özel kültür sıvıları içinde bir araya konularak anne vücut ortamını taklit eden cihazlarda (inkübatörler) bekletilirler. Bu işleme, inseminasyon denir. Aşağıda açıklandığı üzere yumurtalar IVF ve ICSI sonrasında benzer şekilde takip edilirler.

İntrasitoplazmik sperm injeksiyonu (ICSI - mikroenjeksiyon): Bu yöntem ilk kez 1992 yılında Belçika’da uygulanmış ve daha sonra dünyada yaygınlaşmıştır. Önceleri çocuk sahibi olma şansı olamayan bir çok infertil çifte oldukça yüksek gebelik şansı sağlayan bu yöntemde, özel bir mikroskop ve mikromanüpilatör denilen aletler yardımı ile çok ince bir iğne içine alınan tek bir sperm hücresi (erkek üreme hücresi) yumurtanın içine enjekte edilir. ICSI erkek infertilitesi için devrim sayılabilecek bir değişim yarattı. Böylece sperm sayısı çok düşük, sperm hareketleri yetersiz, sperm şekli bozuk olan infertil erkekler çocuk sahibi olabilme şansını yakaladı. 1993 yılından sonra ise sperm analizinde hiç sperm hücresi olmayan erkeklerde eğer testislerinde (yumurtalık) cerrahi girişimle (TESE) hücre bulunursa mikroenjeksiyon – ICSI ile çocuk sahibi olabilme şansına ulaştı. Bu yöntem günümüze kadar, doğal yolla meydana gelen bebeklere göre doğumsal defektleri belirgin olarak arttırmamıştır. Sperm sayısı aşırı derecede düşük olan erkeklerin bu durumu genetik yapılarından kaynaklanıyorsa, ICSI ile bu durumun erkek çocuklarına aktarılma ihtimali mevcuttur. Bu nedenle çifte daha iyi bir bilgilendirme için genetik danışmanlık istenebilir. Ayrıca doğumsal olarak erkeğin sperm kanallarının olmaması durumu olan ‘vaz agenezisi’, kistik fibrozis denilen bir hastalıkla birlikte olabilir. Genetik geçişli olduğu bilinen bu hastalık için de genetik inceleme yararlı olabilir.

Her iki yöntemde de yumurtalar, işlemlerden 16-20 saat sonra incelenerek döllenmenin meydana gelip gelmediği saptanır. Eğer döllenme oluşursa bu yumurtalara artık pre-embriyo ya da zigot denir. En az iki hücreli aşamaya geldiklerinde de embriyo adını alırlar. Laboratuvar içinde oluşturulan şartlar, döllenmeyi kolaylaştırıcıdır; ancak fertilizasyon tüm yumurtalarda meydana gelmez. Ortalama olarak, toplanan yumurtaların %60 - 70’i döllenir. Bu oran çiftlere göre daha düşük ya da daha yüksek olarak meydana gelebilir. Yumurtaların toplandığı günden sonraki sabah, embriyologlarla görüşüp yumurtalarınızın durumu ve döllenmeleri hakkında bilgi alabilirsiniz. Eğer yumurtaların tümünde ya da büyük bir kısmında döllenme oluşmamışsa yeni bir inseminasyon için girişim yapılabilir. Bu nedenle, erkek partnere yalnızca yumurta toplandığı gün değil, bazen takip eden günde de sperm örneği vermesi için ihtiyaç duyulabilir.

Assisted Hatching (AHA): Embriyoların rahimde tutunma oranlarını arttırmak için geliştirilmiş bir tekniktir. Bu teknikte, embriyonun etrafını saran kılıfa (zona pellucida) lazerle, asitle ya da mekanik yöntemlerle delik açılır. Bu yöntemlerin biribirlerine herhangi bir üstünlükleri olmayıp merkezin deneyimine göre herhangi biri kullanılabilir. Transfer günü embriyolog, embriyoları, hastanın yaşını ve öyküsünü değerlendirerek bu işlemin uygulanıp uygulanmayacağına karar verir. Bu işlem dondurularak saklanmış embriyoların transferinde de kullanılabilir.


Döllenmiş Yumurtaların (Embriyo) Gelişimi ve Değerlendirilmesi

ICSI işlemi

ICSI işleminden 14-18 saat sonra döllenmenin olduğunu ve anne ile babadan gelen genlerin birleşmesini gösteren halkalar (pronucleus)
Döllenmeden 1 gün sonra ilk bölünme

2. gün 4 hücreli aşama

3. gün 8 hücreli aşama

5. gün "blastokist" formasyonu


Embriyo Transferi


Embriyo transferi (ET), genellikle yumurta toplanmasından üç gün sonra yapılır. Ancak sizin için daha uygun olacağı düşünülüyorsa embriyo transferiniz 5. – 6. güne kadar geciktirilebilir. Transferin zamanı, IVF ekibi tarafından size tam olarak bildirilecektir. Transfer için normal gelişen embriyo / embriyolar seçilir. Önerilen çoğunlukla 2-4 embriyonun transferidir. Kesin karar aile ve doktoru tarafından verilir. Çok sayıda embriyonun transferi, birden fazla embriyonun rahimde tutunması ile sonuçlanabilir. Eğer yeterli gelişim gösteren embriyolarınız transferden sonra artmış ise dondurulacaktır.

Transfer işlemi oldukça kolay ve ağrısız bir uygulamadır. İçinde embriyolar bulunan çok ince özel bir kateter, jinekolojik muayene pozisyonundaki kadının rahim ağzından geçilerek rahim içine yerleştirilir. İçindeki embriyolar, bir enjektör yardımı ile rahim içine püskürtülür. Transfer sırasında ultrasonografi yardımı ile rahmin görüntülenmesi için mesanenin kısmen dolu olması gereklidir. Ortalama 10- 20 dakika kadar süren bir işlemdir. Transferden sonra size, kullanacağınız ilaçlar, yaptırmanız gereken kan testleri ve dikkat etmeniz gereken konularda bilgi verilecektir. www.ankaratupbebek.com

Erkek kaynaklı infertilite

Semenin (meni) kendisindeki anormalliklerden veya taşınmasındaki sorunlardan kaynaklanabileceği gibi cinsel temasla ilgili problemler de benzeri bir durum yaratabilir.

Erkeğin ilk değerlendirmesi semen analizi olarak adlandırılan tetkikle yapılır. Semen analizinde standardizasyonu sağlayabilmek için, erkekten tetkik öncesinde 3-5 günlük cinsel perhiz yapması istenir. Semen örneği, herhangi bir kayganlaştırıcı madde kullanılmadan yapılan masturbasyonla verilir. Eğer örnek, evde verilmişse en geç 1 saat içinde laboratuvara ulaştırılmalıdır. Bazı durumlarda semen örneği cinsel ilişki ile de verilebilir, ancak bunun için spermleri öldürmeyen özel kondomlar androloji laboratuvarından temin edilmelidir. Semen örneği direkt olarak ve çeşitli işlemlerden sonra değerlendirilir. Sperm değerleri zaman içinde farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle; bir erkeğin semen analizi hakkında görüş bildirmek için en az 2-3 haftalık aralarla iki örneğin incelenmesi gereklidir. Dünya Sağlık Teşkilatı kriterlerine göre yapılan bir sperm değerlendirmesine normal denilebilmesi için sperm sayımının mililitrede 20 milyondan fazla, hareketliliğinin %50’nin üstünde ve en az %70'inin şekil olarak normal olması gerekmektedir. Bu analizin daha detaylandırılmış ve merkezimizde de yapılan diğer bir şeklinde ise yapısal normallik özel boyama tekniği ile değerlendirilmekte, % 14 ve üstü değerler normal olarak kabul edilmektedir (Kruger analizi).


Semendeki anormallikler öncelikle yumurtalıklardan (testis) sperm üretilmesi aşamasındaki problemler nedeniyle oluşmaktadır. Bu üretim sorununa neden olan etken genellikle bilinememektedir. Genetik ve hormonal bazı faktörlerin yanısıra, daha önce geçirilmiş enfeksiyonlar, aşırı sigara ve alkol tüketimi veya yalnızca strese bağlı olarak da sperm üretim problemleri yaşanabilir. Bunun yanısıra bazı ilaçlar, çeşitli kimyasal maddeler, radyasyon ve radyoterapi sperm üretimi üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Testislerde sperm üretiminin normal olmasına karşın üretilen spermin taşınmasını sağlayan kanalların doğumsal olarak ya da sonradan geçirilen bazı hastalıklara bağlı olarak tıkalı olması yine gebeliği önleyen faktörlerdendir. Testislerin ortam ısısını arttırarak spermlerin üretimi ve hareketi üzerinde olumsuz etki yaptığına inanılan varikosel (testislerden kirli kanı taşıyan toplar damarların genişlemesi ve bölgede kirli kan göllenmesinin artması durumu) cerrahi olarak düzeltilebilecek bir sorundur. Ancak operasyona rağmen spermlerde fonksiyonel bir gelişme sağlanamayabilir veya görünümde bir düzelme olmakla birlikte dölleme kabiliyeti arttırılamayabilir.

Nadiren de olsa semenin içinde sperme zarar verebilecek antikorlar bulunabilir. Bu durum genellikle ameliyat, geçirilmiş travma (testise darbe, kaza vb.) veya enfeksiyonlara bağlı olarak gelişebilir.
Tüm bu faktörlere bağlı olarak semen içerisinde ya hiç sperm bulunmayabilir (azoospermi) ya da sperm sayısında azalma (oligozoospermi), hareketliliğinde azalma (astenozoospermi) veya şekil bozukluğu (teratozoospermi) ya da bu son üç durumun çeşitli şekillerde kombinasyonları görülebilir. Tedavi semen analizindeki bozukluğun nedenine ve derecesine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.

Sıklıkla erkeklerin bir üroloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekebilir. İlaç tedavisi erkeğe bağlı problemlerde nadiren başarılı olmaktadır. Erkek inferilitesinin tedavisi; enfeksiyonlar için antibiotik kullanımını, varikosel ya da kanal tıkanıklıkları için operasyon yapılmasını, sperm kalitesini arttırmak için hormon kullanımını, aşılama (intrauterin inseminasyon - IUI) ya da diğer yardımcı üreme tekniklerinin uygulanmasını gerektirebilir. Tüp bebeğin klasik yöntemlerle uygulanması bu hastalara bir miktar şans tanımışsa da esas erkeğe bağlı problemlerin çözümünde çığır açan gelişme merkezimizde de yapılan mikroenjeksiyon (ICSI) uygulaması olmuş ve böylelikle spermin dölleme kabiliyetine bakılmaksızın canlı spermi olan herkesin çocuk sahibi olabilme şansını yakalayabilmesini sağlamıştır.

Erkeklere Gerekebilecek İşlemler

Eğer bir erkeğin semen örneğinde hiç sperm yoksa (azoospermi) bu durumda doğrudan doğruya mikroenjeksiyon işlemi uygulanamaz. Bu durumdaki erkeklerde dışarıya sperm çıkarılamamasına karşın testis dokusu içerisinde ya da spermi taşıyan kanallarda sperm bulunma olasılığı vardır. Bu hastalarımızdan yapılan ürolojik muayene ve çeşitli tetkikler sonrasında testis dokusu ya da kanallar içerisinde sperm bulunma olasılığı olanlarda testis ya da kanallardan elde edilen spermlerin kullanımı ile mikroenjeksiyon işlemi başarıyla uygulanabilmektedir.

TESE (Testicular Sperm Extraction)

Semen örneğinde hiç sperm bulunmayan ve aynı zamanda kanallarda da tıkanıklık olmayan erkeklerde yumurtalıklardan (testis) sperm bulma işlemidir. Bu işlem erkekte semen örneğinin tümünde spermlerin hareketsiz olması durumunda (total immotilite) hareketli ya da daha fazla oranda canlı spermler bulabilme umuduylada yapılabilir. TESE yapılacak olan çiftlerde kadından yumurta toplanacağı gün ya da bir gün önce öncelikle erkek ameliyata alınır. Lokal ya da genel anestezi altında doktor tarafından testislerden alınan doku örnekleri laboratuvara gönderilerek içerisinde sperm olup olup olmadığı araştırılır. Sperm bulununcaya kadar ya da sperm olmadığına kanaat getirinceye kadar doku örneği alınmaya devam edilir (Multiple biyopsi, çoklu biyopsi). Eğer sperm bulunduysa kadının yumurtaları toplanarak mikroenjeksiyon işlemi yapılır. Eğer sperm bulunamadıysa kadının yumurtaları toplanmaz ve tedavi basamaklarına son verilir. Yumurtalıkların aşırı uyarılma riskinin (OHSS) olduğu durumlarda TESE işleminde sperm bulunamasa da hastanın eşini koruma amaçlı yumurta toplama işlemi yapılabilir.

Bazı hastalarda bu işlem ameliyata gerek kalmaksızın ince iğne yardımıyla yapılabilmekte ve sperm elde edilebilmektedir (TESA ya da TEFNA).Alternatif olarak kadın işleme hazırlanmadan erkekte biyopsi yapılmakta ve alınan örnek patolojik inceleme yanında sperm olup olmadığının araştırılması için embriyoloji laboratuvarına gönderilmektedir. Bu örnekte sperm gözlenmesi halinde doku dondurularak saklanmaktadır. Bu aşamadan sonra kadın tedaviye girerek yumurtaların toplanacağı gün veya bir gün önce dondurulan doku çözülerek bulunan spermlerle ICSI yapılmaktadır. Burada bir müdahaleyle birden çok deneme yapma şansı doğmakta ve kadın eğer sperm yoksa gereksiz tedaviye ve strese maruz kalmamaktadır. Bu uygulamanın tek ve en önemli dezavantajı çözme işlemi sırasında sınırlı sayıda sperm olan vakalarda spermin bulunamamasıdır





Son yıllarda azoospermik erkeklerde testislerden sperm bulunma şansını artırmaya yönelik olarak testislerin açılarak spermlerin yapıldığı kanalcıkların (tübül) operasyon mikroskobu altında incelenmesi şeklinde özetlenebilecek mikro-TESE yöntemi geliştirilmiştir. Bu uygulama merkezimizde üroloji uzmanının işbirliği ile başarıyla kullanılmaktadır.
MESA (Microsurgical Epididymal Sperm Aspiration)
Sperm taşıyan kanalların doğuştan ya da sonradan geçirilen çeşitli hastalık, travma veya ameliyatlara bağlı olarak tıkanması sonucunda semende hiç sperm bulunmaması (obstrüktif azoospermi) durumunda erkeklerin kanallarından lokal yada genel anestezi altında mikrocerrahi yöntemiyle (MESA) veya direkt ciltten iğneyle (PESA) sperm elde edilmesi işlemidir. Elde edilen spermler daha sonra mikroenjeksiyon işlemi ile kadından elde edilen yumurtaların içerisine enjekte edilmektedir.
Ankara Tüp Bebek Merkezinde tüm bu işlemler bu konularda deneyimli uzman doktorlar tarafından yapılmaktadır. Bu işlemler için merkezimizde yatmanıza gerek yoktur ve her hangi bir sorun çıkmadığı takdirde işlemden sonra bir süre dinlenip evinize gidebilirsiniz. Eğer yapılan uygulama sonucunda gebelik elde edilemezse TESE ya da MESA gibi işlemlerin tekrar yapılması mümkündür. www.ankaratupbebek.com

İnfertilite nasıl teşhis edilir



Bir yıl süreyle düzenli cinsel ilişkiye rağmen gebelik olmaması durumunda çiftin olası bir problem yönünden incelenmesi gerekir. Bu amaçla eğer Ankara Tüp Bebek Merkezine gelmeye karar verirseniz bizi arayarak ilk değerlendirmeniz için gerekli randevunuzu alabilir ya da sorularınız için telefon, faks ya da e-mail ile bize ulaşabilirsiniz. Randevu alıp gelecekseniz eşinizle birlikte gelmeniz daha yararlı olacaktır.

İlk görüşme yaklaşık 45-60 dakika sürecek olup bu görüşmede sizden gerekli bilgiler alınacak, daha önce yapılan tetkikleriniz ve tedavileriniz gözden geçirilecek, gerekirse muayeneniz yapılacak ve sonraki tetkik ve tedavi planınız belirlenecektir. Bu nedenle daha önceki tüm tetkik ve tedavilerinize ait bilgileri gelirken mutlaka yanınızda getiriniz. Erkeğin 3-4 günlük cinsel perhizle gelmesi işlemlerin hızlandırılması açısından uygun olur.

Genel olarak kadında yapılması gereken tetkikler jinekolojik muayene, ultrasonografik inceleme, rahim ağzından alınan bazı örnekler (smear testi ve bazı kültürler), hormon tahlilleri, rahim filmi (histerosalpingografi) ve erkekte sperm analizidir. Bu tetkiklerden yakın zamanda ve uygun şekilde yaptırılmış olduklarınızın tekrarlanmasına gerek olmayacaktır. Tetkiklerinizin adet döneminize göre ne zaman yaptırılacağı, hangilerinin tekrarlanacağı doktorunuz tarafından size anlatılacaktır. Laparoskopi her hastada zorunlu değildir.

Eğer tetkikler sonucunda Tüp Bebek ya da mikroenjeksiyon işlemlerinden birisine geçilmesine karar verilirse ilave tetkikler olarak; Tam Kan Sayımı, Kan Grubu, Sarılık, AIDS, Kızamıkçık vb gibi bazı ek tetkiklerin yapılması gerekli olacaktır. Çift ile sorunları hakkında görüşüldükten sonra her açıdan detaylı bir fizik muayene yapılır. Utanma duyguları ile doktora doğru bilgiler vermemek gereksiz birçok uygulamaya ve maddi yüke neden olabileceğini unutmayın.
Yapılan değerlendirme sonucunda ve belirlenen nedene göre sizin için en uygun olan tedavi yöntemi belirlendikten sonra size bu tedavi yöntemi konusunda detaylı bir açıklama yapılacak ve uygun zamanda tedavinize başlanacaktır

TANI YÖNTEMLERİ

İlk görüşmeden sonra yapılacak olan muayenenizde rahim ağzından smear testi yapılacak ve bazı mikroorganizmalara yönelik kültürler alınacaktır. Vajinal ultrasonografi yapılarak rahim ve yumurtalıkların durumu değerlendirilecek, rahimde myom, polip gibi patolojilerin olup olmadığı, yumurtalıklarda kistik bir gelişimin varlığı ve yumurtalıkların yerleşimi değerlendirilecektir. Muayene sırasında transfer kateteri kullanılarak rahim ağzının embriyo transferine uygun olup olmadığı saptanacak ve aynı sırada rahim içine verilen az miktarda sıvının ultrasonografide izlenmesiyle yani “histerosonografi” uygulamasıyla rahim içinde bir sorun olup olmadığı araştırılacaktır.

Rahim Filmi (HSG)

Yumurtalıklardan atılan yumurta önce Fallop tüplerinin içerisine girer ve burada sperm ile yumurta bir araya gelerek döllenme gerçekleşir. Daha sonra döllenen yumurta rahim içine iletilerek burada yerleşir ve gebeliği başlatır. Rahim filmi Fallop tüplerinin açık olup olmadığını, rahim dokusunda doğuştan ya da sonradan oluşan ve gebeliğin yerleşmesine engel olabilen bozuklukların tespitini sağlayan bir tanı yöntemidir. Genel olarak adet bitiminden sonraki 7 gün içerisinde çekilmesi gerekmektedir. Ciddi ağrı yaratmayan bu işlem herhangi bir anestezi gerektirmez. İşlem 5-10 dakika sürmektedir. Muayenedeki gibi hazırlandıktan sonra rahim içine özel bir alet yardımıyla sıvı haldeki opak bir madde verilerek seri halde film çekilir. Doktorunuz işlemden önce veya sonra enfeksiyon riskini azaltmak için size antibiyotik verebilir ve işlemden yaklaşık yarım saat önce alınacak bir ağrı kesici, ağrı duymanızı önleyebilir.

Sperm Analizi

İnfertilite yakınması ile başvuran çiftlerde genel olarak ilk yapılması gereken, basit ancak bir o kadar da değerli olan bir inceleme yöntemidir. Semen analizi için 3-5 günlük bir cinsel perhiz süresi gerekmektedir. Sperm analizini etkileyebilecek bir çok faktör mevcut olup örnek alınmadan önce bir form verilerek bu durum araştırılmalıdır. Semen örneğinin bir tuvalette ya da herhangi bir ortamda değil, bu iş için özel olarak hazırlanmış bir mekanda verilmesi gerekir. Örnek vermek için gerekli olan uyarılar ve nelere dikkat edileceği bu ortamda hastanın kolaylıkla görebileceği bir yere yazılı olarak bırakılmalıdır. Örneğin mastürbasyonla ve steril bir kap içerisine alınması ve sabun, tükürük vb gibi maddelerin kullanılmaması gerekir. Prezervatif kullanılması veya örneğin evden getirilmesi arzu edilmemekle birlikte örnek verme konusunda sıkıntı yaşayan hastalarımızın bu durumu önceden doktor ya da laboratuvar görevlilerine bildirmeleri halinde kendilerine özel prezervatif sağlanacak veya başka önerilerde bulunulacaktır.

Ürolojik Değerlendirme

İnfertilite yakınmasıyla başvuran olguların yaklaşık olarak 1/3’ünde erkekle ilgili bir sorun mevcut olup bu sorun cinsel fonksiyon bozuklukları, anatomik bozukluklar (vaz agenezisi, inmemiş testis vb), hormonal nedenler, varikosel, radyasyon tedavisi, kemoterapi, çeşitli virütik hastalıklar, genetik nedenlerden kaynaklanabilir. Olguların büyük bir çoğunluğunda ise genellikle hiç bir neden saptanamamaktadır. Bu nedenle infertilite yakınması ile başvuran ve erkek faktörü saptanan tüm olguların ürologla görüşmeleri önerilir. Bu görüşmede detaylı olarak öykünüz alınacak, muayeneniz yapılacak ve gerekli görülmesi durumunda hormon tahlili, ultrasonografi, genetik inceleme vb gibi tetkikleriniz yapılacaktır. Tanısal amaçla erkeğin yumurtalıklarından parça alarak sperm hücresi yönünden (tanısal TESE) ve patolojik olarak değerlendirmek tanıda kullanılan diğer yöntemlerdir.

Genetik İnceleme

Erkeklerde sperm sayısının ileri derecede düşük olması ya da hiç bulunmaması yani azoospermi genetik bozukluklarla birlikte olabilir. Kromozomlardaki çeşitli yapısal ve sayısal değişiklikler yanında özellikle Y kromozomu olarak adlandırılan erkek cinsiyet kromozomundaki bazı değişiklikler (Y kromozom mikrodelesyonları) infertilite yakınması ile başvuran erkeklerde %5-15 sıklıkla görülmektedir. Bunların değerlendirilmesi hem infertilite nedeninin ortaya konması hem de tedavi sonrasında gebelik meydana gelirse bunun doğacak olan bebeğe aktarılma riskini ortaya koyması bakımından son derece önemlidir. Bu nedenle tedavi öncesi doktorunuz size bu genetik incelemelerin yapılmasını önerebilir. www.ankaratupbebek.com

İnfertilite (kısırlık) nedir

Gebelikten korunmaksızın, bir yıl süreyle düzenli bir cinsel yaşama rağmen gebe kalamama durumuna infertilite denir. Ortalama her altı aileden biri infertiliteden etkilenmektedir. Gebelik bir çok faktörün bir arada olması ile gerçekleşir. Sorunu olmayan çiftin, aylık gebe kalabilme oranı % 20-25 olup bu oran bir yıl sonunda yaklaşık % 85’e ulaşmakta, 2 yılın sonunda ise % 90’nı geçmektedir. Gebelik oluşumu için; yumurtalıktan atılan sağlıklı bir yumurtanın, erkeğin sağlıklı döl hücresi olan sperm ile birleşmesi gereklidir. Normalde bu olay kadının yumurtalık kanalında (fallop kanalında) meydana gelir ve döllenme (fertilizasyon) adı verilir. Yumurta ve spermin karşılaşması ve döllenen yumurtanın rahime ulaşabilmesi için fallop kanallarının açık ve sağlıklı olması gerekir. Bu nedenle 1 yıl sonunda istenilmesine rağmen gebelik gerçekleşmezse doktora başvurmakta yarar vardır.

İNFERTİLİTE NEDENLERİ NELERDİR ?

İnfertilite nedenleri bazen çok kolay saptanıp çözümlenebilirken bazen de sorunları çözmek oldukça zordur. Çocuk sahibi olamayan ailelerin 1/3’ünde erkekte sorun varken, 1/3’ünde kadında sorun saptanmaktadır. Geri kalan 1/3’te ise her ikisinde de problemler mevcuttur. Ancak hemen söylemek gerekir ki yapılan basit testler ile infertil çiftlerin yaklaşık %15’inde kesin neden saptanamamaktadır (nedeni belli olmayan infertilite, unexplained infertilite).
Erkeğe ait en yaygın infertillite nedenleri, semende sperm sayısında azlık ve hareketlerinde yavaşlık (oligoasthenozoospermi) veya sperm hücresinin görülememesidir (azoospermi). Bazen de sperm hücrelerinde şekil bozukluğu vardır (teratozoospermi) ya da yumurtaya ulaşmadan ölmektedirler. Nadiren de genetik sebepler ve kromozomal anormallikler infertil erkekte neden olarak karşımıza çıkar.
Yumurtlama bozuklukları kadında görülen en sık infertilite nedenidir. Kadında infertiliteye neden olan diğer olaylar; yumurta kanallarının (fallop tüplerinin) tıkalı olması, rahim (uterus) ve kanalların (fallop tüplerinin) doğumsal anormallikleri, iyi huylu rahim urları (myomlar), uterus içi yapışıklıklar (uterin sineşiler) olarak sayılabilir.

Erkek Kaynaklı İnfertilite (Male Faktör)


Semenin (meni) kendisindeki anormalliklerden veya taşınmasındaki sorunlardan kaynaklanabileceği gibi cinsel temasla ilgili problemler de benzeri bir durum yaratabilir.
Erkeğin ilk değerlendirmesi semen analizi olarak adlandırılan tetkikle yapılır. Semen analizinde standardizasyonu sağlayabilmek için, erkekten tetkik öncesinde 3-5 günlük cinsel perhiz yapması istenir. Semen örneği, herhangi bir kayganlaştırıcı madde kullanılmadan yapılan masturbasyonla verilir. Eğer örnek, evde verilmişse en geç 1 saat içinde laboratuvara ulaştırılmalıdır. Bazı durumlarda semen örneği cinsel ilişki ile de verilebilir, ancak bunun için spermleri öldürmeyen özel kondomlar androloji laboratuvarından temin edilmelidir. Semen örneği direkt olarak ve çeşitli işlemlerden sonra değerlendirilir. Sperm değerleri zaman içinde farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle; bir erkeğin semen analizi hakkında görüş bildirmek için en az 2-3 haftalık aralarla iki örneğin incelenmesi gereklidir. Dünya Sağlık Teşkilatı kriterlerine göre yapılan bir sperm değerlendirmesine normal denilebilmesi için sperm sayımının mililitrede 20 milyondan fazla, hareketliliğinin %50’nin üstünde ve en az %70'inin şekil olarak normal olması gerekmektedir. Bu analizin daha detaylandırılmış ve merkezimizde de yapılan diğer bir şeklinde ise yapısal normallik özel boyama tekniği ile değerlendirilmekte, % 14 ve üstü değerler normal olarak kabul edilmektedir (Kruger analizi).
Semendeki anormallikler öncelikle yumurtalıklardan (testis) sperm üretilmesi aşamasındaki problemler nedeniyle oluşmaktadır. Bu üretim sorununa neden olan etken genellikle bilinememektedir. Genetik ve hormonal bazı faktörlerin yanısıra, daha önce geçirilmiş enfeksiyonlar, aşırı sigara ve alkol tüketimi veya yalnızca strese bağlı olarak da sperm üretim problemleri yaşanabilir. Bunun yanısıra bazı ilaçlar, çeşitli kimyasal maddeler, radyasyon ve radyoterapi sperm üretimi üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Testislerde sperm üretiminin normal olmasına karşın üretilen spermin taşınmasını sağlayan kanalların doğumsal olarak ya da sonradan geçirilen bazı hastalıklara bağlı olarak tıkalı olması yine gebeliği önleyen faktörlerdendir. Testislerin ortam ısısını arttırarak spermlerin üretimi ve hareketi üzerinde olumsuz etki yaptığına inanılan varikosel (testislerden kirli kanı taşıyan toplar damarların genişlemesi ve bölgede kirli kan göllenmesinin artması durumu) cerrahi olarak düzeltilebilecek bir sorundur. Ancak operasyona rağmen spermlerde fonksiyonel bir gelişme sağlanamayabilir veya görünümde bir düzelme olmakla birlikte dölleme kabiliyeti arttırılamayabilir.
Nadiren de olsa semenin içinde sperme zarar verebilecek antikorlar bulunabilir. Bu durum genellikle ameliyat, geçirilmiş travma (testise darbe, kaza vb.) veya enfeksiyonlara bağlı olarak gelişebilir.
Tüm bu faktörlere bağlı olarak semen içerisinde ya hiç sperm bulunmayabilir (azoospermi) ya da sperm sayısında azalma (oligozoospermi), hareketliliğinde azalma (astenozoospermi) veya şekil bozukluğu (teratozoospermi) ya da bu son üç durumun çeşitli şekillerde kombinasyonları görülebilir. Tedavi semen analizindeki bozukluğun nedenine ve derecesine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir
Sıklıkla erkeklerin bir üroloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekebilir. İlaç tedavisi erkeğe bağlı problemlerde nadiren başarılı olmaktadır. Erkek inferilitesinin tedavisi; enfeksiyonlar için antibiotik kullanımını, varikosel ya da kanal tıkanıklıkları için operasyon yapılmasını, sperm kalitesini arttırmak için hormon kullanımını, aşılama (intrauterin inseminasyon - IUI) ya da diğer yardımcı üreme tekniklerinin uygulanmasını gerektirebilir. Tüp bebeğin klasik yöntemlerle uygulanması bu hastalara bir miktar şans tanımışsa da esas erkeğe bağlı problemlerin çözümünde çığır açan gelişme merkezimizde de yapılan mikroenjeksiyon (ICSI) uygulaması olmuş ve böylelikle spermin dölleme kabiliyetine bakılmaksızın canlı spermi olan herkesin çocuk sahibi olabilme şansını yakalayabilmesini sağlamıştır.

Tubal Kaynaklı İnfertilite (Tubal Faktör)

Gebelik için açık ve sağlıklı fallop kanalları gereklidir. Fallop tüplerinin çok hassas ve detaylı bir iç yapısı vardır. Bu yapıdaki bir bozulma yumurtanın taşınmasını ve dolayısıyla döllenme olayını engelleyebilir. Eğer yumurtalığa yakın olan uç etkilenmişse yumurtanın yakalanıp tüp içine alınması bozulabilir, ancak en ağır durum tüpün tamamen tıkalı olduğu durumdur.
Tüpteki tıkanıklık genital yolla tüpe ulaşan enfeksiyonlardan kaynaklanabileceği gibi karın içindeki diğer enfeksiyonlar nedeniylede meydana gelebilir (ör. appendisit). Bunun yanı sıra dış gebelik sonucunda hasta tüplerinden biri veya her ikisi de yitirilmiş olabilir. Tubal infertilite tüm infertilite nedenleri arasında % 35’lik bir paya sahiptir. Bu konuya açıklık kazandırmak için, rahim filmi (HSG) ve/veya laparoskopik incelemeler gereklidir. Özellikle 35 yaşına yaklaşan infertil kadınlarda laparoskopik inceleme geciktirilmemelidir. Genç kadınlarda doktor uygun görürse laparoskopiyi ileri aşamalara bırakabilir. Ancak tedavi ile 6-12 ayda gebelik elde edilememişse laparoskopi hemen her zaman önerilir.
Laparoskopi sırasında kanallarda sorun (tıkanıklık, yapışıklık, veya hasar) saptanabilir. Hafif olanları, mikrocerrahiden fayda görebilir. Aşırı derecede hasarlı kanalların varlığında ise gebelik şansı ancak tüp bebek (IVF) yöntemi ile sağlanabilir.


Yumurtlama Kaynaklı İnfertilite (Ovulatuvar Faktör)

Kadının adet düzeni, yumurtlama hakında önemli ip uçları içerir. Düzensiz ya da anormal yumurtlama tüm infertil kadınların % 25’inde saptanır. Bazal vücut ısısı takibi, yumurtlamanın olup olmadığının saptanması için basit ve ucuz bir yöntemdir. Yumurtlama sonrasında salgılanan progesteron hormonu rahim içini, adetten 12 – 16 gün öncesinde döllenmiş yumurtanın tutunmasına hazır hale getirir.
Bazal vücut ısısı için kadın her gün uyandıktan sonra yataktan kalkmadan, ağızdan vücut ısısını ölçerek, adet gününe göre kaydeder. Normalde yumurtlama sonrasında salgılanan progesteron hormonuna bağlı olarak adet döneminin ortasına rastlayan bir dönemde vücut ısısı yaklaşık 1 derece yükselir. Ancak yumurtlama olmazsa ısı değişimi olmaz. Bu takip, soğuk algınlığı gibi vücut ısısını etkileyen birçok faktörden etkilenebileceğinden kesinlik taşımaz.
Doktorunuz yumurtlamanın takibi için sizden, yumurtlamayı uyaran ve salgılandıktan sonra idrarla atılan ‘luteinize edici hormonu’ (LH) saptayan özel idrar çubuklarını kullanmanızı isteyebilir.
Beklenen adetten 1-3 gün önce rahim iç yüzünden alınan (endometrial) biyopsiler yumurtlamanın olup olmadığı konusunda yardımcıdır. Biyopsi işlemleri ile progesteron hormonunun yeterli salgılanıp salgılanmadığı da değerlendirilebilir. Ancak günümüzde yerini yumurtlamanın varlığını gösteren progesteron hormonu düzeyinin kanda ölçümü almıştır.
Ultrasonografik takipler ve 28 günde bir adet gören kadınlarda 19 – 24. günler arasında yapılan kanda progesteron hormon düzeylerinin ölçülmesi, yumurtlamanın varlığını teyit etmeye yardımcı olur.
Yumurtlama ilaçları ile kadınların yaklaşık % 80’ninde yumurtlama sağlanabilir. Başka bir neden yok ise ilk altı yumurtlama tedavisi döneminde çiftlerin yarısından fazlası gebe kalabilir.

Rahim Ağzı Kaynaklı İnfertilite (servikal faktör)

Rahim ağzının (serviks), içinde bulunduğu durum infertilliteye neden olabilir. Rahim ağzı salgısı sadece yumurtlama döneminde spermlerin serbestçe geçişine izin verir. Diğer tüm zamanlarda hormonal uyarılara bağlı değişiklikler nedeniyle rahim ağzı salgısının yapısı ve kıvamı spermin serbest geçişine müsait değildir. Bazı kadınlarda bu salgı içinde sperme karşı antikorlar bulunur ve bu kadınlarda sperm yumurtlama zamanında bile rahim ağzı kanalından geçerek rahime ulaşamayabilir. Antikorlar sperm hücresine karşı bağışıklık sisteminin geliştirdiği maddelerdir ve bu maddeler sperm hücre fonksiyonlarını bozarak etkili olmaktadırlar.
Bu durumu belirlemek için doktorunuz sizden ‘postkoital test’ isteyebilir. Bu testte serviksteki sıvı (mukus), sperm ve birbirleri ile olan ilişkileri incelenir. Yumurtlama gününe en yakın zamanda ancak yumurtlama olmadan yapılır. Test için uygun günün tespiti doktorunuzun seçeceği herhangi bir yöntemle yapılır. Çift, tetkikten yaklaşık 2 – 18 saat öncesinde krem, prezervatif (kondom) ve benzeri hiçbir şey kullanmadan cinsel ilişkide bulunur. Doktora gelmeden önce istenirse kadın ayakta duş yapabilir, ancak vajen hiçbir şekilde yıkanmamalıdır. Servikal mukus örneği jinekoljik muayene sırasında alınır ve anında mikroskop altında incelenir. Mukus renksiz, temiz, sulu ve uzama gösteren bir yapıda olmalıdır. Ağrısız ve yalnızca birkaç dakika alan bir yöntemdir. Mukus içinde hareketli sperm sayısı az ise problem sperm üretiminde, vajinal ortamda, mukus yapısında ya da immunolojik (bağışıklık) faktörlerde olabilir. Bu yönlerden incelemeler planlanır. Servikal problemler genelde antibiyotikler, hormonlar ya da aşılama (IUI) ile tedavi edilir.


Rahim Kaynaklı İnfertilite (Uterin Faktör)
Rahim içinde bebeğin yerleşeceği alanın yapısını değiştiren anormallikler de sorunlardan biridir. Rahim filmi (HSG), rahim içini ve fallop kanallarını incelemek için kullanılan en temel yöntemdir. Adet bitiminden hemen sonraki dönemde yumurtlama olmadan uygulanmalıdır. Rahim ağzından verilen özel sıvı önce rahim içini doldurur ve sonra kanallara doğru ilerler. Bu sırada çekilen filmler ile normalden olan sapmalar saptanmaya çalışılır, bu oran infertil kadınlar arasında % 5’tir.
Histeroskopi ise rahim içinin optik cihazlarla incelenmesi işlemidir. Bu yöntem tek başına kullanılabileceği gibi HSG ile saptanan anormalliklerin cerrahi tedavisinde

Karın Zarı Kaynaklı İnfertilite (Peritoneal Faktör)

Periton, karın içindeki organları ve karın duvarını incecik bir zar tarzında örten dokudur. Bu dokuda oluşan hasarlar (operasyon sonrası, travma vb.), geçirilen iç organ enfeksiyonları ve endometriyozis, yapışıklıklara (adezyonlara) neden olabilir. Yapışıklıklar da yumurtaların kanallara ulaşmasını ya da kanal içinden rahime doğru ilerlemesini engelleyebilir. Bu konunun değerlendirilmesi ve tedavisinde laparoskopik girişimler kullanılır.
Üreme çağındaki kadınlarda oldukça sık karşılaşılan endometriyozis rahim içini döşeyen dokunun (endometriyum) başka bir bölgede (ör. yumurtalıklar, karın içi vb.) bulunması halidir. Adet kanaması sırasında bu dokudan da kanama olduğundan şiddetli ağrı oluşabilir. Ayrıca bu kanamanın verdiği hasara bağlı olarak cinsel temas sırasında ve değişik zamanlarda kasık ağrısı gelişebilir. Bu hastalık yumurtalıklarda koyu kahverengi renkli ve çikolata kisti olarak bilinen kist oluşumlarına da yol açmaktadır. Bu kistler laparoskopik cerrahi ile çıkarılabildikleri gibi hasarlı dokuları ve endometriyozis odaklarını yakmak (koter, lazer) mümkün olabilmektedir. Daha hafif durumlarda ilaç tedavisiyle de sonuç alınabilmektedir. Bu tedavi yöntemleriyle hastalığın gelişimi durdurulabilmekte veya geriletilebilmekte ise de gebelik oluşmayabilir. Bu durumda çocuk sahibi olabilme şansı tüp bebek yöntemi ile yakalanabilir.

Açıklanamayan İnfertilite (Unexplained İnfertilite) ve Nadir NedenlerBu çiftlerde problemi ortaya koymaya yönelik araştırmalar mevcut yöntemlerle problemi aydınlatamamış ve hatta nedeni atlamış olabilir, dolayısıyla bu tanımlama yapılan tetkiklere göre göreceli bir terim olmakla birlikte pratikte, kullanılan testlerin tamamen normal olduğu çiftler için kullanılmaktadır.
İnfertil çiftlerin % 5–10’unda tüm testler normaldir. Çiftlerin % 5’inde ise yalnızca küçük (minör) problemler saptanır. Bu durumda üremeye yardımcı ilaçlar ve intrauterin inseminasyon (IUI) ampirik olarak kullanılır. Eğer 3-6 siklusta gebelik elde edilemez ise çift bu tedaviye devam etme şansına sahip olmakla birlikte, tüp bebek tedavilerine geçiş önerilir


Sekonder İnfertilite

Daha önce bir çocuğu olmuş, üreme yaşındaki kadınların yarısından fazlasının infertilite ile ilgili sorunları olabilmektedir. Bu duruma ikincil (sekonder) infertilite denilir. Evli çiflerin yaklaşık 1/5’i bu sorunla karşı karşıya kalır. Bu durum birincil (primer) infertiliteden daha yaygındır. Birçok çift sekonder infertilite hakkında bilgi sahibi değildir. Bunun sonucunda da duygusal açıdan daha zor kabul edilebilir bir durumdur. Sekonder infertilitenin nedenleri genellikle primer infertilite ile benzerdir. İkinci ya da üçüncü çocuğa sahip olmak için girişimler başladığında çiftler genelde daha ileri yaştadırlar bu nedenle yaşa bağlı infertilite en sık görülen nedendir. Buna bağlı olarak bizim önerimiz, 35 yaş üzerindeki kadınlar 6 ay boyunca gebe kalamamışlarsa infertilite konusu ile ilgili bir uzmana başvurmalıdırlar. www.ankaratupbebek.com